Almanya var da bir tek bana mı var?

Posted January 27, 2018  ‐ 10 min read

Almanya sonradan gelenler için hala acı vatan mı?

Bu hafta bahsetmek istediğim konu geçen bir senede Türkiye’den Almanya’ya taşınma kararı almamla birlikte yaşadığım süreçleri toparlamak istedim.

Geçtiğimiz günlerde bir anket yapmıştım ve en çok merak uyandıran ikinci konu olarak çıkmıştı. Yurt dışında yaşamak isteyen insanlar için fikir vermesi açısından genel olarak ilk adaptasyon ve sonrasındaki konuları geniş geniş değerlendireceğim.

Takvimler 20 Şubat 2017, uzun zamandır beklediğim o tek yön bileti aldım, uçağa bindim ve ver elini Berlin.

Yaşam şartları

Hava net bir şekilde soğuk. Benim gibi İstanbul’dan geliyorsanız ilk başta alışması biraz vakit alıyor. Ama ciddi oranda Ankara ya da Eskişehir havasına yakın diyebilirim. Şimdiye kadar 2–3 kere yerde tutacak kadar kar yağdı. Bunun dışında yoğun yağmurlu geçiyor günler. Hava sıcaklığı en düşük -5 civarında denk geldim, yazın da 33–35 derece civarında oluyor.

Deniz yok :) Eğer ben yaşayamam diyorsanız, bunu tekrar düşünün ama yeterince nehir ve göl var. Hem de kolayca ulaşılabilecek şekilde.

Çoğunlukla insanlar birbirine karşı kibar davranıyorlar, bazı konularda dil yüzünden anlaşamıyoruz ve trene bakar gibi bakıyoruz. Böyle zamanlar çok sık denk gelmediği için idare edilebilir oluyor.

kiralar çok yüksek

Kira masrafı Berlin’de giderek artan bir masraf kalemi ve ciddi oranda tepkilere yol açıyor. Yasalara göre ev sahibiniz, siz oturmak istedikçe ciddi bir gerekçe gösteremezse sizi evden çıkaramaz ve abartı bir zam da yapamaz. Bu sebeple piyasanın yarı fiyatına oturduğu için evini değiştirmekten çekinen çok fazla insan var. Uzun yıllar aynı evde oturmak ciddi tasarruf sağlıyor. Ülkemizdeki “inşaat ya resulallah” mottosunun tersine çok fazla da yeni yapılan bina bulmak zor. Bazı mahalleler de evler 1910 yapımı ama içi yeni tadilat görmüş olabiliyor.

Geldikten sonra etrafımda en çok aldığım uyarı illegal içerikler hakkında oldu. Ofiste yeterince rus arkadaş olmasının da etkisi olabilir. Sakın ama sakın gidip de torrent kullanayım ya da bir dizi izleme sitesi kullanayım diye aklınızdan geçirmeyin. Bazı durumlarda VPN olsa dahi başınız belaya giriyor. Maddi olarak ciddi yaptırımları bulunuyor. Buna çözüm olarak biz put.io kullanıyoruz. Şimdilik bir sorun yaşamadık ama şimdilik.

Netflix ya da diğer içerik sağlayıcı internet sitelerinde bazı filmlerin sadece Almanca alt yazı ile verilmesi dışında ciddi bir sıkıntı yaşamadım.

Irkçılık yaşayıp yaşamadığımızı soranlar çok oluyor. Genel olarak şunu söyleyebilirim ki ülkemizdeki mülteci sorunu sonrasında bizlerin Suriye’den gelen insanlara yaklaşımımız karşısında burada bir ırkçılık var demek imkansız. Hatta bırakalım Suriye sorununu, sırf Kürt olduğu için sıkıntı yaşayan bir çok insan varken burada buna benzer bir durum yok denebilir. Sanırım nazi dönemi sonrasında Almanya bu konuda çok ciddi yol almış görünüyor. Tabiki de dil ve kültür yakınlığı gibi sebeplerden pozitif ayrımcılık yaşandığı oluyor.

Şubat ayından belki de Ağustos ayına kadar ortalama her iki haftada bir Türkiye’ye uçmam gerekiyordu. Berlin’de ve İstanbul’da ikişer tane havaalanı var. Her iki yönde de her gün ciddi sayıda her firmadan uçuş bulunuyor. Ek olarak Antalya, Trabzon, Adana ve Ankara’ya da direk uçuşlar var. Bir ayağınız sürekli olarak Türkiye’de gibi hissediyorsunuz. THY özellikle 30kg bagaj sınırını konusunda çok esnek ve yardımcı oluyor. 44kg ile sorunsuz ve ek masrafsız yolculuk yapanlar var aramızda :) Fiyatlar konusunda da genel olarak buradan gidiş dönüş alınan biletler, tersi yöne göre %20 civarında daha uygun oluyor. Bir ikisinde de kampanyaya gelirseniz, gayet uygun fiyata seyahat seçeneği vardır.

Ulaşım

by Dreamstime.com

Toplu taşıma ağı, özellikle metro sistemi gayet ideal bence. O bahsedilen alman disiplini, hiç bir zaman gecikmeyen trenler ile dolu yalanları bir kenara bırakırsak genel olarak gideceğiniz yere 1–2 dakika sapma dışında geç kalmıyorsunuz.

Sokakta sık sık Car2go ya da DriveNow yazan arabalar göreceksiniz. Bunlar bir hesap açtırdıktan sonra uygulama üzerinden dakika bazında kiralama yapabildiğiniz arabalardır. Sadece araba değil dilerseniz bisiklet, motorsiklet falan da kiralama yapabilmeniz için çok fazla firma bulunuyor.

Bu araçları ve uygulamaları biraz deneyince, bu ülkede startup yapmanın ne kadar kolay olacağını düşündüm. Çünkü Türkiye’de çalıştığım tüm startup’ların en büyük sorunu fraud yakalama ve engelleme üzerine oluyordu. Buna benzer hizmeti İstanbul’da yapmaya çalışırsanız sanırım ertesi gün arabayı Adana’da bir oto sanayide bulursunuz.

Çarşı, pazar

Market alışverişi ve diğer harcama kalemleri için uygun fiyatlı bir çok alternatif bulunuyor. Eğer evinize yakın bir Edeka şubesi varsa kiranızda artışa bile sebep olabilir. Her metro istasyonuna yakın bir Edeka olması da aynı sonucu doğuruyor olabilir tabiki. Edeka genel olarak ürün çeşitliliği ve kalite olarak Migros seviyesinde diyebiliriz. Daha uygun fiyatlı ürünler için Lidl, Aldi ve Netto diye alternatifler de bulunuyor. Genel olarak ortak sattıkları marka sayısı çok az denebilir. Özellikle bir ürünü arıyorsanız, direk onu satan markete gitmek gerekebiliyor.

Pazar günü her yer kapalı. İlk başta çok zorlanmıştım ama alışınca gayet huzurlu geliyor. Bildiğim kadarıyla pazar günü işletmenizi açık tutmanız için çalışanların tamamının aile üyeleri ve kilise vergisinden muaf olmanız gerekiyor. Tabiki bu kısıtlama sadece satış yapılan yerler için geçerli, pazar günü aç kalmak diye bir durum yok tabiki.

Ayda bir pazar günü de, Shopping Sunday -pazar alışverişi- olarak tanımlanıyor ve dükkanların yarım gün çalışmasına izin veriliyor. Bir kaç tane merkezi yerdeki özel izin almış süper market dışında gerçekten pazarları açık market bulmak imkansız.

İstanbul Market @kotti

Alıştığınız markaları ve kaliteleri de çok rahat bulabiliyorsunuz. Gıda ürünlerinde türk marketlerinde alışveriş yaparken hangi ülkede olduğunuzu şaşırabilirsiniz. Biber de yok. Evet, evet bildiğimiz biber hiç bir Alman marketinde yok. Özellikle Türk marketine gitmeniz gerekiyor.

Bunun dışında tekstil sektöründe de sık sık yerli markaları raflarda görebiliyorum. Genelleme yapmak gerekirse; ürünler Amerika/Avrupa markaları ise Türkiye’den ucuz olacaktır ama Türk markaları genelde burada biraz daha pahalı. Basitçe vergi ve lojistik masrafları düşünebilirsiniz.

Evrak işleri

Almanya sanırım baştan aşağıya evrak üzerine kurulu bir sistem. Size gelen hiç bir postayı çöpe atmayın ve herhangi bir yerde bu evrağın orijinalini göstermeniz gerekebileceğinizi unutmayın.

İlk geldiğiniz 2 hafta içerisinde, bizdeki muhtarlıktan adres kaydına benzer bir işlem yapılması gerekiyor. Bunu yapmadan hiç bir işleminiz yapılmıyor. Banka hesabı açmak, sağlık sigortası yaptırmak gibi temel işlemlerde bile bu evrak soruluyor. Posta bile alamazsınız, oturduğunuz yeri ispat edecek evrağınız yok diyeceklerdir.

Sürekli olarak bu işlemleri takip etmeniz gerekiyor. Adres kaydı ile birlikte vergi numaranız geliyor. Bunu alıp sağlık sigortanızı başlatıyorsunuz. Sonrasında bu iki evrağı alıp yabancılar bürosununa gidip teslim ediyorsunuz. Uzun uzun devam eden ve birini tamamlamadan diğerine geçemediğiniz bir evrak silsilesi vardır. Adeta parası neyse vereyim şu bölümü geçeyim diyeceğiniz mobil oyun gibi.

Kalıcı olarak geldiğinizden sonra ehliyetiniz 6 ay boyunca geçerli ve sonrasında belirli bir sınava girerek buradaki sistemlere uyumlu yeni bir ehliyet ile elinizdeki ehliyetinizi değiştirmeniz gerekiyor. Toplu taşıma yeterli olduğu için buna ihtiyaç duymadım şimdilik.

Almanca hakkında

Günlük hayatınızda alışveriş, yeme içme gibi aktivitelerde sürekli olarak “bitte schön”, “danke schön” laflarını duyuyor olacaksınız. İlk geldiğimde ofis arkadaşlarım Almanca’da en çok kullanılan cümleler hakkında bir istatistik paylaşılmıştı. Ama biz birinci sıraya “saucen alles?” ve “salad alles?” sorularını ekledik. O kadar çok dönerci var ki, bu sorular gün içerisinde kaç defa kullanılıyor hiç emin değilim. Dönerin içerisine değişik soslar ve salata eklenerek servis ediliyor.

Mustafa’s Gemüse Kebap — Mustafa’nın sebzeli kebabı

Genel olarak Berlin’de yerel insanlar İngilizce konusunda yeterli seviyedeler denebilir. Çok fazla göçmen ve turist almasının da buna etkisi büyüktür. Evinize kargo getiren adam ya da bazı devlet daireleri dışında bugüne kadar bir sorun ile karşılaşmadım. Sizin de bir kaç kelime almanca konuştuğunuzu görünce ciddi şekilde sevinip yardımcı olmaya çalışıyorlar.

Sokakta konuşulan ikinci dil sanırım Türkçe olmalı. Çok sıklıkla birilerini Türkçe konuşurken duyabilirsiniz. Hem Almanya’nın hem de Avrupa’nın en yoğun Türk göçmen popülasyonu Berlin’de yaşıyor diye biliyorum.

Tamamen İngilizce kullanarak hiç bir şekilde Almanca öğrenmeden de hayatınızı idame edebilirsiniz Berlin’de ama diğer şehirlerde bunun bu şekilde olmayacağını söyleyen çok fazla Alman iş arkadaşım oldu.

Türkiye’de sokakta dil kursu ilanı dağıtan insanlara sık sık denk gelirsiniz. Burada işler biraz değişik. Çok fazla Almanca için dil kursu reklamı var etrafınızda ve hatta bazıları Almanca dilinde ilan vermekten de çekinmiyorlar. Almanca öğrenmek ister misiniz diye soruyu Almanca olarak sormak bana çok garip gelmişti. Berlin’de biraz dil öğrenmek işlerinizi kolaylaştırır, çok rahat edersiniz, gelin öğrenin diye mahalle baskısı var gibi görünüyor. Ben sadece sayıları biliyorum ve daha ilerisine de çok ihtiyacım olmadı şu zamana kadar. En zor anınızda size tercüme yapacak bir Türk bulmak çok kolay. En garibi de Türk olduğunu anlamadan İngilizce konuşmaya başladığınız kişinin durumu fark edince rahatlayıp, “Beni niye yoruyorsun iki saattir” diye hafif tebessümle kızması.

Çalışma hayatı

Tabiki de çalışılan firmalar farklılıklar gösterse de Berlin genel olarak startup ve/veya çok uluslu firmalarla dolu. Bu sebepten dolayı çok farklı seviyeden ve kültürden insanla birlikte çalışıyorsunuz.

Ofis hayatındaki gündelik ya da iş ile konularda farklı kültürlerdeki insanların farklı noktalara vereceği tepkileri öğrenmeniz vakit alabiliyor. Genel olarak herkes karşısındakine geri bildirim verme konusunda şeffaf olmaya ve elinden geldiğince kibar davranmaya özen gösteriyor.

Bazı istina durumlar dışında beklenen işi öngörülen sürede bitirmek yeterlidir. Fazla mesai ya da izin alırken sıkıntı yaşanması gibi bir durumu pek duymadım. Yasalara göre 20 iş günü yasal izniniz var ama genelde bu rakam bizim sektörde 24 gün olarak kabul ediliyor. Bazı firmalarda ise 30’a kadar çıkıyor bu rakam. Bir kaç dini bayramı da eklerseniz, yıllık 6–7 haftalık tatiliniz var. Bu sebeple izinleri bitirmek gibi bir derdimiz var. Gerçekten bitiremediğiniz zaman bu izinleri kaybettiğiniz için Mart ayında ofis genel olarak sakin oluyor. Her sene Mart ayına bu izinler sıfırlanıyor.

Almanya ekonomisi, görece stabil olduğundan masraflarınızda bir artış olasılığı düşüktür. Aynı sebepten gelirinizde de bir zam beklemeyin :) Unutmayın, Türkiye’de zam aldığınızda aslında enflasyon ve döviz karşısında değer kaybeden maaşınıza düzeltme yapılıyor. Sektöre ilk girdiğiniz maaşı o günkü kur üzerinden dolar ya da euro olarak hesaplayın ve şimdiki maaşınızı hesaplayın, anlayacaksınız.

Türk mahallesi

I love Kotti

Almanya genel olarak düzenli bir görüntü verse de yukarıda gördüğünüz İstanbul Market’in olduğu mahalle %90 oranında türk nüfusunun olduğu bir mahalle. Buraya geldiğinizde hala aynı ülkede olup olmadığınızı düşünebilirsiniz. Kottbusser Tor (a.k.a Kotti) olarak bilinen bu durakta indiğinizde tüm tabelaların ve sokağın dili birden değişecektir. Her tarafta popüler türk restaurantları sizi karşılıyor. En meşhurlarından birisi “Hasır” ve burada yaşayan diğer insanlar tarafından da çok beğeniliyor. Türk mutfağını kaliteli etlerle denemek isteyenler için cidden güzel bir mekan.

Hasır Restaurant

Metrekare başına düşen çanak anten sayısı, gözle görülür seviyede düzensiz ve pis sokaklar, bağırış çağırış içindeki esnaf ile aradığınız memleket ortamı bir metro uzaklığında.

Bana en zor gelen durum yemekten sonra çay istediğimizde bunun fiyatının olduğunun hatırlatılmasıdır. Bir çok mekanda çay fiyatı menüde yazıyor. Yemekten sonra çay ikramını yapan bir çok yer çay fiyatını yediğiniz diğer ürünlere göre fiyata ekleyip eklememeye karar veriyor. Bazen siparişi İngilizce verdiğim sonradan Türk olduğumu anlayan mekanlarda gidip çayı adisyondan çıkaranlar da olmadı değil. Yer yer değişkenlik gösteriyor.

Hayatın her anında Türkçe konuşan birilerinin olması bazen işinizi çok kolaylaştırıyor. Yardımsever bir millet olduğumuz için işlerimizi hızlıca halledip çıkabiliyoruz.

Burada doğup büyüyen bir çok Türkiye kökenli insanın Türkiye hakkındaki yorumları bazen sizi farklı noktalara götürüyor. Bir kısmı buradaki hayata entegre olmamak için direnen insanlar var, her gün geri dönme hayali içindeler ve ne yazıkki siyasi iktidarın göz boyamasına ciddi oranda inanmış durumdalar. Eski Almanya kalmadı laflarını çok sık duyuyorum. Eskiden çok daha iyiydi artık şunları yapamıyoruz diye şikayet edilen seviyeye Türkiye’de ulaşmak için daha 40 fırın ekmek yememiz gerektiğinden habersizler. Cümlelerin sonu ama yol yaptılar, köprü yaptılar olarak tamamlanıyor ve bu sizi derinden üzebiliyor.

Bir de Facebook grupları üzerinden ciddi bir bilgi paylaşımı var. İşin kötü tarafı ise konuşulan konuların bir kısmı kapağı buraya atmama yardımcı olun, diğer kısmı da sistemi kandırmaya yönelik konular. Bu kadar çok etik dışı konunun arasında ufak tefek güzel konular da çıkmıyor değil. Tiyatro, sinema, halı saha maçları için size eşlik edecek birilerini bulmak cidden zor değil.

Uzun lafın kısası

Yurt dışında yaşama kararınız karşısında alışkanlıklarınızdan vazgeçip tamamen gittiğiniz ülkenin size verdiği hayatı seçmek zorunda değilsiniz. Canınız istediğinde “şefim” diyerek sipariş verebileceğinizi bilmek insanı biraz olsun daha evinde hissettiriyor.

Almanya görece daha sosyalist ve düzenli bir ülke. Kapitalizmden uzak duran bir ülkede yaşamak beni çok mutlu ediyor. Iphone 4s kullanıp yenisini almak için sebep bulamayan, gelir seviyesi gayet iyi olan bir çok insan var. Medeniyet olarak bizden önde oldukları çok nokta var.

Tüm bu başlıkları alt alta koyduktan sonra Almanya’da yaşamayı denemek istedik. Geçiş sürecinde ve ilk bir senemizin sonuna doğru gelirken, genel olarak mutlu olduğumuzu ve hala bir geçiş sürecinde olduğumuzu hissediyoruz.

Nerede yaşarsan yaşa, hiç bir zaman Türkiye’yi terk edemezsin. Çünkü arkadaşlıklar, dostların ve hayatının bir parçası hala oradadır. Her zaman o parçana yakında olmak insana ciddi bir huzur veriyor.